Adıyaman tütünü satışları arttı

Adıyaman tütünü satışları arttı

adıyaman tütünü

        Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, yasa dışı açık tütünü satışlarının arttığını, kaçak sigara ticareti oranının yüzde 11-13 seviyelerinde bulunduğunu belirtti.

Palandöken yaptığı yazılı açıklamada, terör örgütlerinin başlıca gelir kaynağı olan ve devleti milyarlarca lira vergi yitirilmesine uğratan sigara kaçakçılığı ile mücadelenin kesinlıkla devam ettirilmesi gerektiğini belirtti.

Ülke genelinde kaçak sigara ticaretinin yüzde 11-13 seviyesinde olduğunun altını çizen Palandöken, "Avrupa Birliği ülkeleri düzeyinden hala yüksek. Devletimiz yıllık ortalama 5 milyar liralık vergi kaybı yaşamaktadır. Kaçak sigara ticareti ile mücadelede Gümrük ve tecim Bakanlığımızın kaydedilen başarısına rağmen halen ülke olarak gidecek yol var. Mücadele elden bırakılmamalı." değerlendirmesinde bulunmuş oldu.

Palandöken, kaçak sigara ticaretinin vatandaşı ve esnafı büyük zarara uğrattığını hatırlatarak, Türkiye'nin bu kaçak illetinden ne olursa olsun kurtulması icap ettiğini vurguladı. Adıyaman tütünü kaçak tütün degildir. adıyaman ilinde yetişen ve satışı hazır hale gelen bir tütün çeşitidir.

Son dönemde özellikle yasa dışı açık satışındaki artıştan büyük kaygı duyduklarını vurgulayan Palandöken şunları kaydetti:

"Birlik ve beraberliğin öneminin arttığı, dayanışma ve kardeşlik duygularının ağır bastığı bu günlerde esnafımıza sahip çıkalım. İş yerinin önünde tezgah açan kaçakçı, yasa dışı açık tütün satışı yapan korsan satıcılara müsaade edilmemelidir. Her zaman polisiye tedbirlerle bu tür kaçakların önüne geçemeyiz. Vatandaşlarımız da ihbarda bulunmalıdır. Kaçak suç duyurusuı için 136'yı çekinmeden aramalıyız."

Adıyaman tütünü satıcıları olarak kaçak yolla gelen kaçak sigaraya karşıyız.

Geçmiş yıllarda Karpaz bölgesinin büyük bir çoğunluğunun geçim kaynağı olan tütün tekrar yetiştirilmeye başlandı. Pazar problemininin ortadan kalkmasının ardından bölgede şimdilerde hummalı bir çalışma ve heyecan yaşanıyor.
Geçmiş yıllarda Karpaz bölgesinin büyük bir çoğunluğunun geçim kaynağı olan Adıyaman tütünü tekrar yetiştirilmeye başlandı. Pazar problemininin ortadan kalkmasının ardından bölgede şimdilerde hummalı bir çalışma ve coşku yaşanıyor.

12 yılın arkasından tütünün tekrar yetiştirildiği bölgede birçok üretici de ilk hasatı yapmış durumda.

çok meşakkatli bir iş olan tütün yetiştiriciliğinin herhangi bir harcamaı bulunmadığını söyleyen vatandaşlar, geçmiş yıllarda bölgenin % 90’ının geçimini Adıyaman tütünü yetiştiriciliğinden sağlamış olduğunı ifade ettiler.

Yenierenköy Karpaz kooperatif Tütün Satış Şirketi Sekreteri Ali Yakuş da yetişen tütünün, pipoyapımında kullanıldığını, Suriye’de meydana gelen olayların peşinden oradaki pazarın KKTC’ye geçtiğini anlattı.

Ekimin başarılı geçtiğini hasatın da iyi olduğunu dile getiren Yakuş, bu yılki rekolteyi 15-20 ton arasında beklediklerini söylemiş oldu. Yakuş, seneye rekoltenin çok daha fazla olmasını beklediklerini de belirterek, hasat edilen tütünün şinya bitkisi ile aromalandırıldığını sözlerine ekledi.

TEKERLEKLERIN IÇINDEN KAÇAK TÜTÜN ÇIKTI

 

Habur Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü ekiplerince, Irak’tan ülkemize 3 boş TIR içinde kaçak tütün bu tütün (Adıyaman tütünü olmadığını dile getirelim.) getirileceği ve TIR’ların farklı zamanlarda gümrüklü sahaya giriş yapacağı danışmaı alındı.

Tespit edilen TIR’ların gümrük sahasına girmesiyle enstrumanları takibe alan ekipler, sürücülerin birbirlerini uyarmalarına fırsat vermeden çalgıları ayrı ayrı incelemeye sevk etti. E.T.,R.T, ve D.Y’nin sürücülüğünü yaptıkları çalgılarda Gümrük Muhafaza ekiplerinin öncelikle yoğunluk ölçüm cihazları ile yapmış oldukları araştırmalarda, enstrumanların yürür şekilde olan lastiklerinde yoğunluk farklılığı belirlendi. Bunun üzerine enstrumanların üçü de X-Ray taramasına sevk edildi. Taramada tekerleklerin içinde farklı cisimlerin tespit edilmesi üzerine çalgılar arama hangarına yönlendirildi.

Ekiplerin arama hangarına aldıkları çalgıların sökülen lastiklerinin her birinin içinde paketler halinde kıyılmış Adıyaman tütünü olduğu görüldü.
3 tane TIR’da 38 lastikten çıkarılan paketler halinde toplam 23 bin 575 paket (yaklaşık 1 ton) tütünün gümrüklenmiş değerinin 300 bin lira olduğu belirlendi. Bandrolü olmayan ve kaçak olduğu anlaşılan yabancı menşeli kıyılmış tütünlere el konuldu.

Kaçakçılık olayına karışan araç sürücüleri hakkında Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş oldu.

Önceliğimiz, kahve kültürünü yaymak olmalı

 

 

Neredeyse 500 yıldır ehlikeyfin vazgeçilmezlerinden. İstanbul, kahve ile tam 499 yıl önce Kanuni döneminde Yemen Valisi Özdemir Paşa sayesinde tanışıyor… Kahvenin yetiştiği yöreleri Osmanlı topraklarına katan ise Yavuz Sultan Selim. İstanbul'da ilk kahvehaneleri 1554'te Halepli yargıcı ve Şamlı Şems adlı girişimciler açıyor…

biz, Arabika kullanıyoruz, fakat dünyadaki kahveler iki bitkiden elde ediliyor: Arabika ve Robusta. Robustanın meyvelerinden elde edilen kahveler, aşırı sert oluyor, iki misli kafein yer alıyor. Türk kahvesinin de ana maddesi olan Arabika ise daha yumuşak içimli.

Türkiye'deki en eski kahveci, 1871 yılında kurulmuş olan Kurukahveci Mehmet Efendi. Türk kahvesinin önemli bir özelliği, çok ince çekilmesi yüzünden pudra gibi olan kahve zerrecikleri daha havayla temas eder etmez bayatlamaya başlıyor. Bu nedenle çekilmiş kahveyi taze taze içmekte, kalanını havasız ortamda - o da kısa bir süre için - iyi muhafaza etmekte yarar var.

2003'te UNESCO, binaların, anıtların ya da geri getirilemeyecek naturel zenginliklerin yanı sıra, kültürel miras sayılması ihtiyaç duyulan başka özelliklerin de bulunduğunu kabul ettikten sonra, 2013'te, Türk kahvesini bu yeni oluşan Dünya Somut Olmayan Kültürel Miras sıralaması'ne alıyor. Bu denli önemli…

Kahve hakkında anlatılacak çok şey var. Önümüzdeki Ehlikeyf'lerde tüm detaylarıyla sık sık yazacak, söylekişiler de yaparak tüm yönlerini ortaya koymaya çalışacağım. Bugün ise Türk kahvesinin dünyada bilinirliğinin artması, yaygınlaşması için neler yapılması gerektiğini mevzuşacağız. Çünkü, Türk kahvesinin günümüzde dünya pazar payı çok minik, oysa önü alabildiğine açık!.. Ehlikeyf, sabah kahvesini tüm dünyada niçin höpürdetmesin ki?! Mevzuğum, elektrikli ev aletlerinde 50 senelik bir marka olan Arzum'un Yönetim Kurulu Başkanı, Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu üyesi Murat Kolbaşı.

Murat Bey, herkesin, özellikle yurtdışına gidenlerin Türk kahvesinin tanıtımına katkısı olabileceğini söylüyor; şöyle anlatıyor bu tanıtım desteğinin iyi mi sağlanacağını?

Mutlaka Türk kahvesi isteyin

"Türk kahvesini anlatıyoruz, insanlar dinliyor, anlıyor, 'güzel' diyor, 'hoş' diyor, fakat yine de 'ben içselleştiremiyorum, ne yapabilirim ki?!' diye yakınıyorlar. Onlara diyorum ki 'yurt dışına gittiğiniz vakit muhakkak Türk kahvesi isteyin; kafede, restoranda, havalimanında nerede olursanız olun. Onlar da size desinler ki 'Türk kahvemiz yok!' Olsun. Kulaklarına kar suyu kaçırdınız, bitti! Sipariş ettiğiniz garson diyecek ki 'Bir yerden bir hanım, bir adam geldi, Türk kahvesi istedi!' Sık sık sorulunca merak edecekler muhakkak 'Neymiş o ya?!' diyecek birileri. Tamam, 'neymiş o ya?!' desinler, girsin Google'a araştırsınlar, yetti bana. 

Kolay bir strateji değil bu tabii. Uluslararası reklam ajansları ile farklılıklar nasıl yaratırız, diye bakıyoruz, fakat sözünü ettiğim kulaktan kulağa söylenti, bugün toplumsal medya zaten güçlü, milyonlara yetişebilmek için önemli."

Arzum'un kahveye odaklanmasının sebepleri, kahvenin günümüzde yükselen trendinin önemli göstergelerini barındırıyor. Murat Kolbaşı, 2002'de süregelen bu gelişimi şöyle anlatıyor:

"küçük elektrikli ev aletleri markalarına baktığınız vakit Türkiye'de 258, dünyada 1000'in üzerinde marka saç kurutma makinesinden süpürgeye, mikserden ütüye kadar biroldukça çeşit üretiyor. Her bir markanın aslen bir hikâyesi var. Yani kendi içerisinde markanın derinliği olan bir hikâye yaratmak gerekiyor. Ve o hikâyeyi yaratmış olanlar ön plana çıkabiliyor. 

Dünyada öne çıkabilmek…

hepimiz buradan yola çıkarak Türkiye'de malum, adette pazar lideri, ciroda ilk 5'te olan bir marka olarak dünyaya iyi mi çıkarız, diye çok baktık. Türkiye'de fark icra ettiğimız yerler oldu. Meselâ bir ekmek kızartmada, meselâ bir termosta… Türk çayına, Türk ekmeğine, hatta Trabzon ekmeğine uygun ürünler yapmış olduk, fakat bunları dünyaya adapte etmek o kadar rahat olmadı. Görmüş olduk ki Türkiye'den çıkan, malum en önemli assetimiz Türk lokumu, doğrusu Turkish delight. Madonna'nın şarkısına bile girdi: Candy Shop, 2008 çıkışlı CD'sinde. Orada 'Türk lokumum ve daha fazlası var bebek', diyor.

Görmüş oldum ki Turkish delight'tan sonrasında en çok bilinen şey, Turkish coffee. Türk kahvesinin muazzam bir şansı var, dedik ve o tespitten sonra işin makine ve kahve tarafını araştırdık. Şunu gördük: 

Son 10 senelik periyotta kahve makinelerinin satış gelişme grafikleri hep iki digit, şu demek oluyor ki yüzde 10'un üzerinde. Saç kurutma, epilasyon veya herhangi bir ürün yüzde 3, 5, 8 büyürken dünyada kahve makineleri hep yüzde 10'un üzerinde büyüyor. 

Petrolden sonrasında ikinci

birazcık daha detayına girdik ve 'bu kahve işi neden bu şekilde?' diye sorduk. Bir kere kahve, petrolden sonra maksimum ticareti meydana getirilen ikinci emtia olarak gözüküyor, ara ara 3-4'ler de var, fakat neticede kahve, hakikaten ticari yönü çok kuvvetli olan bir ürün.

Doğu Avrupa'da başta Finlandiya'da birey başı 12 kilo kahve tüketimi var ve bu trend, hızla yükseliyor. Günde 1.8 milyar fincan kahve içiliyor, ama Türk kahvesi bu işin aslına bakarsak başlangıç noktasında. Tüm kahveciler tarafınca kabul ediliyor, biliniyor ama sözünü ettiğim günlük kahve tüketiminde derhal derhal yok. Toplam pazarın yüzde 10'u… 

Şöyle bir konum var: İnsanların yaşam alanlarında tüketebildiği bir şey her vakit daha fazla tüketiliyor. 100 yıl önce ilk defa kettle geliyor, suyu kaynatıyor, içine çay yada Nescafe atıyoruz. Suyun içindeki çözünür granüllerle kahveyi sağlayabiliyor. Kimseye sipariş vermeye gerek yok, priz var ise hemen yapabiliyoruz. Derken 1920'lerde filtre kahve geliyor. Melitta'nın filtre kâğıdını bulmasıyla tıp tıp damlayan filtre kahve, yukarı doğru ivme kazanıyor. İtalyanlar, buharla yaptıkları basınçla hazırladıkları espresso içiyorlar. Ama o basıncı düzgüsel minik bir makinede yakalamak basit olmadığı için coffee shop'lardan almak zorundalar. Gaggia, 1944'te 6 bar yüksek basıncı küçük makineye getiriyor ve böylelikle herhangi bir ortamda espressoyu kafe seçiminda yapmak mümkün oluyor. 1944'lerden sonra Nestle grubu espresso'yu da kapsül kahveyle yapıyor ve piyasa kopuyor, hızla büyüyor. Türk kahvesi bütün bu teknolojilerin peşinde…

2-633.Jpg

fikir şöyle gelişiyor…

yıl 2002. Çok şık bir lokantadayız, arkadaşlarla yemek yiyoruz. Yemek nihayetinde arkadaşlar 'Türk kahvesi içelim.' diyorlar. Garson 'Türk kahvesi yapmıyoruz, espresso var' diye yanıtlayınca masada gerginlik yaşanıyor. 'Garsonla niye didişiyorsunuz? Ya şefiyle ya sahibiyle konuşalım,' diyorum. Şefe sorunca 'Murat Bey, sizi mutfağa alayım, içeriyi bir görün" diyor. Yanlış hatırlamıyorsam 8 veya 12 ocak var. Her bir şef 4 ocağa bakıyor. 4 kişilik masa sade, orta şekerli, şekerli dedi mi 3 ocağı kapatmış oluyor.

Bunun üzerine 'peki niye diğerlerini yapıyorsunuz?' diye sorunca "Espresso'nun, Cappuccino'nun makinesi var orada yapıyorum, ama Türk kahvesi ocağımı işgal ediyor' cevabını veriyor şef. 'Patlar çatlar makineler var, pazarlarda satılıyor, ondan koy, orada pişir' diyoruz, 'Onları kesinlikle dükkânıma sokmuyorum, kofralar atıyor, lokanta bir iki saat elektriksiz kalıyor" diye yanıtlıyor. 'Peki patlamayan, çatlamayan bir makine yaparsak sana kullanır mısın?' diye sorunca da 'kesinlikle' diyor. 

Elektrikli cezve ile başlandı

O mevzuşma bizi 2002'de ilk elektrikli cezveye itti. Plastik saplı, sapı da karşı koyabilir bir ürün yaptık. Bizler '10 bin, 20 bin satar mıyız?' derken ürün çıktığından itibaren 500 bin tane sattı. Müthiş bir talep geldi, daha şık, daha metalli, daha üst görünümlü ürünler ürettik. Derken Arçelik bir ürün yaptı, piyasaya girdi bizlerden iki yıl sonrasında kadar ve Türk kahve pazarı birden bire büyüdü. Şimdi yabancı markaların bile bizim seçimimızda elektrikli cezveleri var… 

ama bunlar, dünyaya Türk kahvesini çıkarmakta yeterli değildi. Şuradan anladım: Ben hep danışmanlarla çalışırım. 2008'de, 2009'da yabancı marka temsilcilerini çağırdık, onlarla görüştük; yabancı markalara danışmanlık veren kahve üzerine firmalarla, yine dünyanın önemli markalarına kahve makinesi üreten firmalarla görüştük ve Türk kahvesi üzerine bir sürü düşünce aldık. Eski kahveciler, onlardan ayrılmış olan şirket yöneticileri, profesyoneller de fikirler verdi:

'Türk kahvesini eğer biz de aynı onların yaptığı gibi yaşam alanlarına sokabilirsek bu kahve içilir, ama yaşam alanına sokmamız için de makine lâzım.' dediler. 

Iyi mi makine lâzım? Kahveyi koyacak, direk fincana yapabileceksin. O makine de sonra kendini yıkayacak bir sonraki kullanıma hazır olacak. Okka kahve fikri bizde bu şekilde başladı. Dedik ki madem dünya markası olmak istiyoruz, çay ve kahvede birazcık ayrışalım. Okka hikâyesi, kahveye odaklanma tamamen buradan çıkıyor. 

Dünya mutfaklarına 9 aday

Dokuz maddelik bir listem var, hepsi Türk kültüründe olan bizim içeceklerimiz. Ben bunların hepsinin dünya mutfaklarına ve mönülerine girebileceğine düşünüyorum.

Ama aralarında birinci sırada açık ara Türk kahvesi var. Ondan sonrasında çay, ayran, salep, boza, şalgam… Şimdi tek tek saymayayım, bu tarz şeylerin hepsi bence yer bulacak vakit içerisinde. Yeter ki odaklanalım, bunları hayata geçirelim. Kahvenin bizde bu kadar büyümesinin nedeni Turkish coffe'nin dünyada tanınırlığı ve benim orada kahve makineleri içerisinde Türk kahve makinesiyle bir fırsat görmemle başladı. Hikâyenin özü aslında bu."

Pazar payımız yüzde yarım

Dünya pazarını, Türkiye'nin durumunu soruyorum, "Dünya ölçeğinde mevzuşmak için erken" diyor Murat Bey, şöyle devam ediyor:

"Çünkü çok küçüğüz. Dünyada 90 milyon üzerinde kahve makinesi satılıyor her türlü, su ısıtıcılar hariç. Bu pazarda Türkiye'den çıkan iki tane beynelmilel marka var ve bakmış olduğunız süre oranımız çok ufak. Hâlâ ana pazarımız Türkiye. Son zamanlarda Ortadoğu, Yunanistan ve Doğu Avrupa, biraz Ukrayna, Rusya, Afrika'nın belli bölümü, kuzeyi birazcık birazcık kıpırdıyor, ABD ise ufak ölçekli. 

Öncelikle kahve kültürümüzü dünyaya yayıp o kahve kültürünün içinde örneğin fincanı da anlatmalıyız, çünkü dünyada Türk kahve fincanı pazarı da yok, onu da büyütmek gerekiyor; aslına bakarsak bunların hepsi birer fırsat. 

Türk kahvesinin yanında lokum çok gidiyor, lokum da bir fırsat, Turkish delight diye biliniyor. İki tane makineyle dünyaya hüküm sürmek imkânsız, makineler lâzım. 

Ve en önemlisi, bizim kahveyi çekme stilimiz farklı, çünkü bir kahve çekirdeğinden 40 bin partikül çıkıyor; pazarı, kahve değirmenlerini de geliştirerek büyütmemiz gerekiyor. Bu işte gideceğimiz daha çok yol var…

Türk kahvesi makinesi pazarı şu anda dünyaya bakmış olduğunız süre yüzde yarım filan, çok düşük. Bunu dışarıya açmak lâzım. Makineyi itmek, fincanı itmek için de önce kültürü satmak, örneğin etkinliklere katılmak lâzım, bunu da yapıyoruz. Türkiye'den çıkan Türk kahvesi dünya tarafından elle tutulur hale geliyor. Güzel olan şu Turkish coffe sözı boşa çıkmıyor, onların bir bilgileri var. Ama bu 90 milyon adetlik pazarda söylediğim gibi daha gideceğimiz çok da yol var."

1-751.Jpg

1 milyon kahve makinesi satıldı

Ana pazarımız Türkiye, dediniz, burada vaziyet nasıl, rakamlar neler söylüyor?

"Makine, 2002'de başladı. Şimdi 2016, demek ki 14 yıl olmuş. Bu sürede Türk kahve makineleri pazarı 1 milyon adetin üzerine çıktı. Türkiye'de 16 milyon, hatta 20 milyona yakın hane olduğu söyleniyor. Bu durumda pazarda gidecek yer çok. 

Ergonomik kullanımı nedeniyle tüketiciler düzgüsel cezvelerini bırakıp elektrikli makine çözümlerine yada elektrikli cezve çözümlerine kesinlikle talepkârlar. Çünkü, her bakımdan daha rahat bir çözüm. Doğal bu konum, civar ülkeler için de geçerli.

Diziler ve THY faktörü

Görünmeyen bir kahraman daha var, ondan da bahsetmek isterim: Yerli tv dizileri kültürümüzü yurt dışına götürdükçe orada herhangi bir sahnede kahve içilmesi izleyenleri etkiliyor. 

Ayrıca Türk Havayolları…  O da bir marka değeri. Türkiye'ye çok turist geliyor o turistler muhakkak Türk kahvesiyle tanışıyorlar, uçaklarda business class'larda Türk kahvesi ikramı da var...

Bu konuda işbirliklerimizi geliştiriyoruz. Bizim için ilk önemli olan, kahve kültürünü yaymamız... Bunun için Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği önemli. Biz, kahve makinesi üreten markalar olarak neye hizmet ediyoruz? Türk kahvesine. Söylediğim şeklinde Türkiye'nin önce Türk kahvesini yayması lâzım. Ondan sonrasında onu nasıl içecekler, bir formül bulunacak. Artık Alman marka mı, İtalyan marka mı, yoksa Türk marka kahve makinesi mi alınır, sonraki durum. Çünkü bu da bir pazarlama işi. Eğer ki bizler Türk kahvesini ön plana çıkarmışsak ve size çözüm olarak bir İtalyan markasını gösteriyorsak, o da bizim bir ayıbımız esasen. 

Şu anda espresso makinesi yapmam!

Çok netim yerli markalar devam etmeli. O yüzden bana 'espresso makinesi yap' dedikleri süre soğuk duruyorum. Çünkü o, İtalyan'ın işi. Ben önce Türk kahvesini çözeyim, önce Türk kahvesinde ekspert bir marka vakasım, desinler ki 'bu marka dünya kahve pazarında ekspert, özellikle Türk kahvesinde; o markanın bir İtalyan kahve çözümü de var,' bakın o olabilir. Onu da yanında yapmış olduk… fakat İtalya'nın önüne geçeyim, demek - o süre da bazen abartıyoruz - zaman kaybı, doğru bir şey değil."

Murat Kolbaşı'yla pazar oranını artırmak için yürüttükleri stratejileri konuşuyoruz, 70 milyar dolarlık bu pazarın detaylarını şöyle anlatıyor: 

"Demin sözünü ettiğim 90 milyonun yüzde 45'i Amerika'da satılıyor. Tüm pazar için mevzuşursak - bir tek kahve değil - 70 milyar dolarlık bir pazarın döndüğü alan, yüzde 85 ile orta bant. Yani Kanada, ABD'dan gelen, Avrupa'nın üzerinden geçen (Almanya merkezli), Türkiye'den Ortadoğu'ya idame eden, Hindistan ve Çin'i kapsayan, Japonya'da nihayetlenen bir bant düşünün, ortadan bir kuşak. Bunun kuzeyine veya güneyine ihracat yapmış olursanız dünyanın yüzde 15'ini konuşursunuz. Bu ekmek kızartma için de böyle, saç kurutma için de, süpürge, ütü için de… 

Yüzde 85'lik bant

Bu yüzde 85'lik bant güçlü. Bu pazarın içinde 90 milyonla kahve makineleri duruyor. Bunların da yüzde 45'i şimal Amerika'da bulunuyor. Adres belli. Biz gider Kenya'da makine satarız, fakat büyük yer, o bant. Bundan dolayı bizim oraya doğru bir hamle yapmamız lâzım. Oraya doğru odaklanıyoruz ve bu büyük pazar içerisinde Adıyaman kervansaray kahvesi makinelerin çıkışını çok net olarak görüyoruz. O yüzden de Türk kahvesinin çözümünü birkaç makineyle ABD, Avrupa ve Ortadoğu'da görüyoruz.

Mckenzie'yle bir çalışma yapmış olduk. Bu çalışmanın sonucunda çıkan hedef ülkelerimiz var. Bizim hali hazırda Dubai'de ve Münih'te iki firmamız bulunuyor. Arzum olarak bundan sonraki yapacağımız hamlelerde Dubai ve Amerika olacak. Dubai derken de Ortadoğu. Çünkü Ortadoğu şu anda Okka'nın en çok satıldığı bölge oldu. Kuveyt, Katar, Bahreyn, Suudi Arabistan, Dubai'nin kendisi… Bunlar, Okka'yı en çok satın alan ülkeler."

İnovasyon ve ar-ge'nin önemi

"İnovasyon ve ar-ge çalışmaları ve Arzum" diyorum. Keyifle yanıtlıyor Murat Kolbaşı:

"Bizim sektörümüzde dünyada 1000'in üzerinde marka var, diye en başta söylemiştim. Bunlar arasından 12 marka var kafamda, onlara yakın markaj bakıyorum, çünkü yenilik üretiyorlar. Bugüne dek hiç yapılmamış birçok şeyi yapıyorlar, inovasyona, ar-ge'ye örutubet veriyorlar, bunun da pazarda karşılığını bence alıyorlar. Çünkü aslabir şey boşa olmuyor.

Biz de Arzum olarak en azından belirli bir alanda belirli bir üstünlük veya liderlik yakalamak istiyoruz, çünkü o süre ayrışabiliyoruz. Dolayısıyla bizde de her insanın gittiği yoldan gitmek değil de iyi mi fark yaratırım arayışı var. O yüzden 100 yıl, hatta 120 yıl sonrasında ekmek kızartmasına sürgülü bir sistemle bir çözüm ürettik 6 patent ve 6 tasarım ödülü geldi. Niçin bu geliyor, çünkü diyorlar ki 'böyle bir marka var, bu şekilde bir ekmek kızartması makinesi yaptı, bugüne kadarki kanatlara açılan sistemden farklı bir şey bu, bu marka başarılı bu mevzuda.' 

Önemli olan yenilikçilik

Bu algıyı siz karşıya vermeye başladığınız zaman sizden gelen her yeniliğe dünya farklı bakıyor. Küçük veya büyük olmanız önemli değil, doğrusu siz yenilikçi misiniz? Yoksa meydana getirilenı daha ucuza yaparım sözünı mı söylüyorsunuz? Biz yapılanı daha ucuza yaparız lafını söylemiyoruz, zaten meydana getirdiğimız Okka da Türk Adıyaman kervansaray kahvesi pazarında en pahalı makine… neden? Farklı… 

Çünkü, diyoruz ki 'Közde yaparız, kendi kendimizi yıkarız, râkım yüksekliğini ölçeriz'. Makine ilk açıldığında bakıyor ben İstanbul'da mıyım, su kenarında mıyım, yoksa dağın başında mıyım? Niye? Çünkü basınçla kaynama derecesi değişiyor 100 ile 91 derece arasında… 100 ile 91 derece arasında nerede duruyorsa makine orayı set ediyor, dolayısıyla kaynama derecesini ona bakılırsa belirliyor. Bu niye önemli? Köpüğü doğru zamanda vermesi için. 

Değişiklık yaratmak

En ucuz satan değil de değişiklık yaratan bir marka görüntüını vermeye çalışıyoruz. Bu da şunu getiriyor: İki tasarım yarışmasından (IF ve Red Dot) ödül alınca bu organizasyonların başındaki insanoğlu diyor ki 'Gidelim bir Arzum'u görelim'. Arzum ofisini ziyaret ettiklerinde tasarımını görünce, ofisin kendisini de hoş olarak değerlendiriyorlar - onların sözü, kendi kendimi övmüyorum - diyorlar ki 'Bu şirket ofisine kıymet vermiş, yatırım yapmış, bir dizayn yapmış o vakit bunun ürünü de tasarım çıkabilir.' O yüzden bunların bir tüm olması lâzım. Arzum'da bu bütünlüğü sağlamaya çalışıyoruz, ki algıyı böyle yönetelim. 

Arzum Okka ile kahveye örutubet veriyor, dünyaya çıkarmaya çalışıyor, teknolojiye önem veriyor, farklı bir kahve kültürünü farklı bir halde pişirebiliyor, hatta tadı da çok iyi. Bunları ön plana çıkardığınız zaman şu sual geç geliyor: 'Sizin ürününüz kaç para'. Ama herkesin saç kurutma makinesi var, her insanın sorusu şu: 'Kaç para o kurutma makinesi? Oo çok para bunu almam'. Marka sonrasında geliyor, çünkü herkeste var saç kurutma makinesi. Ayrıştırmaya çalışıyoruz ki o talep ettiğimiz farkı alabilelim karşıdan."

Sohbetimizi Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği ile bitirmek isterim. Çünkü, Murat Bey'in yönetim kurulu üyesi olduğu dernek, mevzuştuğumuz Türk kahvesi kültürünü dünyaya yaymak için gerekli ve çok önemli bir STK. Onun kuruluşundan sonra epey yol alındığını da senelerdir gözlemliyorum.

"Dernek, şimdiki başkanımız Merve Gürsel, Atom Damalı, Osman Serim, Mehmet Aksel, John Sytmen, Nuri Çolakoğlu, Ahmet Örs'ün de aralarında bulunmuş olduğu - adını unuttuklarım da vardır - kişilerce oluşturulmuş. İlk kurumsal sponsoruyuz derneğin. Ben de o gruptan biri oldum, çok keyifliydi, derken Merve Hanım 'Sizi yönetim kuruluna almak istiyorum' dedi, teşekkür ettim, girdim. 

Şimdi sıra bizde…

Bugün şöyle bir şey var: Türk kahvesi dünyada bir asset olarak bakılmış olduğunda hakkaten Türkiye'ye mâl oldu. Şimdi sıra bizde bunu markalar olarak, ülke olarak, yazarlar olarak nasıl işleriz. İşte önümüzde çok büyük bir yol. Topkapı Sarayı'ndakinden tutun da Milano yada Moskova konsolosluklarındaki tanıtımlara kadar biroldukça şey yapıldı, yapıyoruz, yapacağız… yani söylediğim benzer biçimde bunun önü açık, başka markalar da yapacaktır; buna fincancılar da girecektir, buna kahvecilerimiz girecektir… Kahvenin çevreındaki her bir marka, araç-gereç bence buna dahil olacaktır. Çünkü, inanılmaz büyüklük..."

Ve doğal ki fal…

Murat Kolbaşı'na teşekkür edip sohbetimizi noktalamak üzereyken bir virgül istedi ve şöyle koydu noktayı:

"Son olarak şunu da söylemek istiyorum: Bizim kahvenin tadından, pişirilmesinden, hikâyesinden ayrı bir de fal kısmımüz var. O da işin ayrı bir boyutu. Kısaca bugün faldan bahsedip gelecek hakkında yorum yapıp bununla ilgilenmeyen hiç kimse yok. O yüzden fal da Türk kahvesinin büyümesinde ayrı bir asset olarak gizli saklı, büyük bir bomba. Kısaca esas fitil orada diyorum ve sözlerimi noktalıyorum."